Mantık, Matematik ve Felsefe III.Ulusal Sempozyumu
20-24 Eylül 2005, Foça
Çağrılı Konuşma
Özel Görelilik Kuramı
Timur
Karaçay
Başkent
Üniversitesi, Ankara
tkaracay@baskent.edu.tr
Talihsiz bir Adlandırma:
Relativity
Bazen büyük bilimsel bulgulara, o buluşun anlamını
saptıracak talihsiz adlar verilir.
“Görelilik” de bunlardan biridir. “Her
şey görelidir” deyince, Einstein’in büyük hayali çoğunlukla yanlış
anlaşılıyor. Sanki ortada “doğru” bir
şey yok, herkes kendi bakış açısını “doğru”
imiş gibi ortaya sürmekte özgürdür gibisine yanlış bir izlenim doğuyor. Oysa
Einstein, bunun tam tersini yaptı. O fizik kurallarının evrenselliğini, bakış
açısına göre değişmezliğini gösterdi.
Önceki bölümde anlatıldığı gibi, görelilik kavramının
doğuşu Einstein’dan çok öncedir. En azından Galilei’ye kadar geriye
götürebiliriz. Newton, görelilik kavramını bilinçle kullanmış ve hareket
yasalarını mutlak
uzay ve mutlak zamana göre ifade etmiştir. Einstein’in
özel görelilik kuramının Galilei ve Newton göreliliğinden farkı, uzayın ve
zamanın mutlak olamayacağını söylemesidir. Matematiksel açıdan bakınca, Galilei
dönüşümleri yerine Lorentz dönüşümünü kullanması ve çıkan sonuca yepyeni bir
fiziksel yorum getirmesidir. Tabii, şimdi basitçe ifade ettiğimiz bu iş, o gün
için hayal edilmesi zordu ve Einstein’in bu büyük hayali 20. yüzyıl başlarında
fiziğe bakışımızı bütünüyle değiştiren büyük bir bilimsel bulgudur.
Konuya girmeden önce, kısaca söylemek gerekirse, Özel Görelilik kuramı, fizik yasalarının
eylemsiz konuşlanma sistemlerinde aynı olduğunu söyler. Genel Görelilik Kuramı ise, bunu genelleştirir ve fizik yasalarının
eylemli sistemlerde de aynı olduğunu söyler. Elbette, bu basit yargılar ortaya
büyük fiziksel sonuçlar çıkardı. Bu ve bundan sonraki bölümde, o sonuçların
bazısına değinebileceğiz.
Özel Görelilik Kuramı
Newton Mekaniği 200 yıldan fazla bir süre fiziksel
bilimlerin harika bir aracı oldu. Ona dayalı bir bilim ve teknoloji çağı
yaratıldı. Halen bu çağın harikulade nimetlerinden yararlanıyoruz. Ama
fizikçiler daha 19.yüzyıla girilirken, Newton Mekaniği’nin bazı doğa olaylarını
açıklamakta yetersiz kaldığını sezmeye başlamışlardı. Nitekim, 1884 yılında
Lord Kelvin Baltimore konferanslarında Fizik
üzerinde dolaşan 19.yy bulutları ‘ndan sözediyordu. Newton Mekaniği’nin açıklayamadığı
doğa olaylarından bazılarını sıralayabiliriz:
1.
Işığın
bir dalga hareketiyle yayıldığı genel kabul görmüştü, ama o dalgayı taşıdığı
varsayılan ve uzayı dolduran ortamın (ether) var olduğunun kabul edilmesi
çelişki yaratıyordu (Michelson-Morley deneyi).
2.
Maxwell’in
Elektrik ve Magnetizma denklemleri Newton Mekaniğinin temeli olan mutlak uzay ve mutlak zaman kavramlarıyla çelişiyordu.
3.
Newton
hareket yasalarıyla Merkür
gezegeninin yörüngesi çok büyük bir duyarlılıkla hesaplanabiliyordu. Ancak,
gözlem sonuçlarıyla hesap sonuçları arasında beliren küçük ama rahatsız edici
bir fark ortaya çıkıyor, ama nedeni açıklanamıyordu.
4.
Çok
düşük ısıdaki maddeler Newton yasalarına göre hareket etmiyordu.
5.
Newton
fiziğine göre, sabit ısıdaki bir ocağın sonsuz enerjisi olmalıydı.
Bu ve benzeri sorunların giderilebilmesi için
fizikçiler çok uğraştılar, ama sonuç alamadılar. Sonuç çıkmamasını bu gün doğal
karşılıyoruz, çünkü mutlak uzay ve mutlak zaman kavramlarına dayalı
çözüm getirilemezdi. Başka bir deyişle, ortaya çıkan sorunların Newton Mekaniği
ile çözülebilmesi olanaksızdı.
Çözüm yönünde ilk doğru adımı Lorentz attı. İkinci
önemli adım ise, zamanın ünlü matematikçisi Poincare’den geldi. Bu ikisi,
birbirlerinden bağımsız olarak, Görelilik Kuramı için gerekli bütün
matematiksel araçları ortaya koymuşlardı. Ama onlar ortaya koydukları
matematiksel formüllere fiziksel anlam veremediler.
Onları yorumlayıp, evrene bakışımızı değiştiren kuramı
ortaya atan Albert Einstein oldu. 1905 yılında Özel Görelilik kuramını ortaya
koydu. Bu kuramda Einstein, fizik yasalarının bütün eylemsiz sistemlerde aynı
olduğunu gösterdi. Ama bu önemli sonuç onun için yeterli değildi. Fizik
yasaları evrensel ise, eylemsiz sistemlerde olduğu gibi, eylemli sistemlerde de
aynı olmalıydı. Bunun için gravitasyonu
yaratan nedeni bulması gerekiyordu. Bunu bulması tam 10 yılını aldı. 1915
yılında da Genel
Görelilik kuramını ortaya koydu. Bu iş, 1800 yıllık Aristo evren
modelini 1543 yılında Copernicus’un yıkışından çok daha görkemli oldu.
Şimdi, Özel Görelilik Kuramı’nın zor olmayan
matematiksel dayanaklarını ortaya koyabiliriz. Bunun için, öncelikle, görelilik
kuramına giden yolu açan nedenleri ve onları açıklamakta kullanacağımız
araçları anlamalıyız.
Maxwell Newton’a Karşı
James C. Maxwell (1831-1879)’den önce, Gauss, Ampere
ve Faraday elektrik ve magnetizma konusunda epey ilerleme kaydetmişlerdi. Ama
bu iki kuram birbirinden farklı iki konu olarak algılanıyordu. Maxwell,
elektromagnetik dalgaların varlığını gördü ve bunların hızlarını buldu. Elektrik
ve magnetizma arasındaki ilişkileri kuran Maxwell denklemleri elektrik ve
Magnetizma kuramlarını bireştirdi. Elektromagnetik dalgaların ışık hızıyla
yayıldığını, başka bir deyişle, ışığın elektromanyetik dalgalar halinde
yayıldığını ortaya koydu. Bu hızın elektrik
ve magnetizma alanlarından tamamen bağımsız bir sabit olduğunu
belirledi. Böylece evrensel bir sabiti, ışık hızını, keşfetmiş oluyordu. [Çok duyarlı deneylerle, ışık hızı c=3x108 m/sn
(yaklaşık 300 000 km/sn) olarak ölçülmüştür.]
Maxwell denklemleri kendi başlarına çok
önemlidirler, ama ondan daha önemlisi görelilik kuramının doğuşuna yol açmış
olmalarıdır. Maxwell denklemleri fizikte çözülmesi gereken önemli bir sorun
yarattı. Bu sorunun ortaya çıkması, 20. yüzyıl başlarında fizik yasalarına
bakışımızı tümüyle değiştiren bir olgu oldu. Bilim tarihine baktığımızda
görüyoruz ki, ortaya bir sorunun çıkması
ve onun çözümü için uğraşılması, bilimsel sıçramaların nedeni olmuştur. Maxwell denklemleri de bunlardan birisidir.
Galilei’nin Görelilik İlkesi fizik
yasalarının her eylemsiz sistemde aynı olduğunu söylüyor. Bunu ışık hızı için
yorumlarsak, ışık hızının mutlak olamayacağı, gözlemcinin ve ışık kaynağının
içinde bulundukları sistemlere göre değişeceği anlamına gelir. Yukarıda anılan
Galilei dönüşümü uyarınca, yerdeki bir gözlemci, v
hızıyla hareket eden bir kaynaktan çıkan ışığın hızını v+c
olarak görmelidir (hızların toplamı
ilkesi). Öte yandan, Maxwell ışık hızının her gözlemciye göre sabit ve
sonlu bir değerde olduğunu söylüyor. O halde, Maxwell’e göre, bütün gözlemciler
ışık hızını c olarak görecektir. Zaten
deneyler de bunu gösteriyor. Eğer ışık hızı sonsuz olsaydı, Maxwell’in bulduğu
sonuç Galilei’nin uzay ve zaman sistemi ile çelişmezdi. Ama, Maxwell
ışık hızına denk olan elektromagnetik dalgaların hızının sonlu ve sabit
olduğunu belirlemişti. Sorunun çözümü için fizikçiler işe koyuldu.
Ether denen
şey!
1.
Işık elektromagnetik dalgalar biçiminde yayılıyorsa, bu
dalgaların oluştuğu bir ortam olmalıydı. En geçerli görünen görüş “ether”
kuramıydı. Ses dalgalarının yayılabilmesi için hava, su vb. bir ortamın olması
nasıl gerekiyorsa, ışık dalgalarının da boşlukta yayılabilmesi için bir ortama
gereksinimi var olmalıydı. Bütün uzay boşluğunu doldurduğu varsayılan bu
maddeye ether
denildi.
2.
Maxwell deneylerinin belirlediği ışık hızı ether'e
göreli olarak belirleniyor olmalıydı. Gözlenen ışık hızı Galilei dönüşümü
altında olması gerektiğinden farklı ise (ki bu çok küçük bir farktır), bunun
nedeni, fizik kurallarının her eylemsiz sistemde aynı olmaması değil,
gözlemcinin eylemsizlik konuşlanmasının ether'e göre hareket ediyor olmasıydı.
Öyleyse, her şeyden önce ether’in
varlığını kanıtlamak gerekiyordu. Bilimsel gelişme sürecinde, yapılması gereken
iş açık seçik ortaya çıkınca onu yapacak birileri daima ortaya çıkar. Şimdi
onun öyküsüne geçebiliriz.
Beklentilerin aksine, boşlukta ether
olmadığı, ışık hızının gözlemcinin hızına (onun bulunduğu eylemsiz sistemin
hızına) bağlı olmadığı, her sistemden aynı hızda göründüğü kanıtlandı.
Ortaya oldukça ilginç bir durum
çıkmıştı. Maxwell denklemlerine Galilei dönüşümü uygulanınca, ışık hızı bir
eylemsiz sistemden ötekine değişiyordu. Ama Michelson & Morley deneyi,
ışığın her eylemsiz sistemden aynı göründüğü sonucunu veriyor ve böylece
Maxwell’in deney sonuçlarını doğruluyordu. Yani ışık, Galilei Görelilik
İlkesine uymuyor, her eylemsiz sistemde değişmez (invariant) c değerini alıyordu.
Michelson ve
Morley
1887 yılında Michelson ve Morley adlı
iki amerikalı fizikçi, ether’in varlığını kanıtlamak için ilginç bir
deney yaptılar. Deneye temel olan düşünce çok basitti. Bir ırmakta akıntıya
karşı yüzmekle akıntı yönünde yüzmek arasındaki farkı düşününüz. Sabit u hızıyla yüzen bir cisim, hızı v
olan akıntı yönünde giderse, sabit bir referans sistemine göre, hızı (u+v), akıntıya karşı giderse (u-v), akıntıya dikey yönde giderse Ö(u2+v2) olur.
Dünya, ethere göre -v hızıyla gidiyor ise, tersine olarak,
ether, dünyaya göre v hızıyla gidiyor
olacaktır. O halde, etheri v hızıyla
akan bir ırmak gibi düşünebiliriz. Dolayısıyla, etherin akış doğrultusuna
göre karşı yöne, aynı yöne ve dikey yöne
gönderilecek ışık ışınlarının hızları farklı olmalıdır.
Şekil 2.1:
Michelson-Morley Deneyi
.
Michelson ve Morley bu basit ama
zekice düşünceden hareket ettiler. Her yöne kolay dönebilsin diye cıva içinde
yüzen bir platform kurdular ve platform üzerinde bir deney düzeneği yaptılar.
Bir ışık kaynağından çıkan ışını, birbirlerine dikey doğrultularda yerleştirilen aynalara
yönlendirdiler. Aynalardan yansıyan ışını bir interfometre ile gözlediler.
Birbirlerine dikey yönde gidip aynada yansıdıktan sonra dönen ışınların hızları
farklı olduğunda, Doppler kayması denilen olayın interferometrede görünmesi
gerekir. Platform her yöne hareket ettirilerek yapılan deneylerde, beklenen
kayma gözlenemedi. Yani ışığın hızı her yönde aynı oldu. Buradan çıkan sonuç şudur: Ya dünya
hareketsizdir, ya da ether yoktur. Dünyanın hareket ettiğine kuşkumuz
olamayacağına göre, ether yoktur sonucuna varmalıyız. Tabii, bu
deneyin verdiği asıl sonuç, ışığın her yönde aynı hıza sahip olduğudur.
Lorentz,
Poincare ve Minkowski
Şimdi problem şuna dönmüştü: Işığın
hızı neden her eylemsiz sistemde aynı görünüyordu? Bunun fiziksel yanıtıyla
ilgilenmeyen matematikçiler sorunu kolayca çözdüler. Galilei dönüşümü yerine,
ışık hızını koruyan bir dönüşüm tanımladılar. Hendrik Antoon Lorentz
(1853-1928) ışık hızını değişmez (invariant) kılan bir dönüşüm tanımladı. Henri
Poincaré, Einstein’in Özel Görelilik Kuramını yayınlamasından önce, 1904
yılında, aynı işi yapan dönüşüm gruplarını tanımladı ve sorunu matematiksel
açıdan bütünüyle çözdü. Hebert Minkowski’nin kurduğu geometri, henüz ortaya
çıkmayan göreliliğin geometrik modeliydi. Böylece, görelilik kuramının
matematiksel dayanağı hazır duruma gelmişti. Ama, ışık hızını sabit gösteren
deneylere ve o hızı sabit kılan matematiksel yapılara fiziksel bir yorum
getirilmeliydi.
Bu yorumu 1905 yılında Einstein, Özel Görelilik Kuramı'nı ortaya atarak yaptı ve
böylece fizikte yepyeni ufuklar açtı. Bu ufku açıklayabilmek için Lorentz
dönüşümlerini ya da daha genel olarak Poincaré gruplarını incelemek gerekir.
Genelliği ve estetiği bakımından ikincisi tercih nedenidir. Ama kısalığı
nedeniyle, burada Lorentz dönüşümlerini ele alacağız.
Lorentz
Dönüşümü
S ve S’
konuşlanma sistemlerinin başlangıç noktaları çakışsın ve S’ sistemi S
sistemine göre v hızıyla Ox-ekseni
boyunca hareket etsin. Başlangıç noktasını O(0,0,0,0)
ile gösterelim. S sistemindeki noktaları (t,x,y,z)
ile S’ sistemindeki noktaları da (t’,x’,y’,z’) ile gösterelim. Aşağıdaki denklemlerin tanımladığı dönüşüm
Lorentz dönüşümüdür:
Formül 2.2:
Lorentz dönüşümü
Formül 2.3: Hızların dönüşümü
Burada g Lorentz katsayısı
ve c ışığın vakum içindeki hızıdır. Şimdi S
sistemi içindeki bir gözlemci Ox-ekseni
boyunca w hızıyla hareket eden bir
cismi gözlesin. Aynı cismi, S’ sistemindeki gözlemci w’
hızıyla gözlüyorsa, bu ikisi
arasında
bağıntısı varolacaktır. Bu bağıntıyı
yukarıdaki dönüşüm formüllerinden kolayca elde ederiz. Şimdi bu bağıntıda S sistemine göre cismin ışık hızıyla hareket
ettiğini düşünelim. w=c değerini eşitlikte yerine koyarsak w’=c çıkar. Demek ki, S sistemine göre ışık
hızıyla hareket
Buradan görüldüğü gibi, bir eylemsiz
sistem ötekine göreli olarak sabit v
hızıyla gidiyorsa ve v<<c ise, Lorentz
dönüşümü Galilei dönüşümüne
indirgenmiş olur. O halde, Galilei dönüşümü, Lorentz dönüşümünün özel bir
halidir. Gerçekten, Maxwell'e kadar Galilei
dönüşümüyle bir sorun yaşanmamış olmasının nedeni, ele alınan v
hızlarının ışık hızından çok çok küçük olmasıdır.
Einstein: dahiler
başkadır !
Maxwell denklemleri ve Michelson-Morley deneylerinden
sonra Lorentz ve Poincare’nin ortaya koyduğu matematiksel çözüme fiziksel bir
anlam vermek gerekiyordu. Lorentz ve Poincaré, birbirlerinden bağımsız olarak,
bir eylemsiz sistemden ötekine geçişte ışık hızını değiştirmeyen dönüşümleri
bulmuş olsalar da, buna fiziksel bir yorum getiremediler. 1905 yılında Albert Einstein (1879-1955), Özel Görelilik
Kuramını yaratan şu iki postulatı koyacaktır:
1.
Görelilik İlkesi: Mutlak dinginlik (hareketsizlik) yoktur. Bütün hareketler ya
da hareketsizlikler, gözlenen bir başka nesneye görelidir. Bir cismin dingin
halde mi, yoksa düzgün doğrusal hareket mi yaptığı mekanik deneylerle
ayırdedilemez. Başka bir deyişle, bir referans noktasına göre sabit duran bir
gözlemci ile o referans noktasına göre düzgün doğrusal hareket eden başka bir
gözlemci, bütün hareket yasalarını aynı algılarlar. Gözlemcilerin hızlarına bağlı olmaksızın fizik yasaları her eylemsiz
sistemde aynıdır.
2.
Işık hızı sabittir: Gözlemcilerin birbirlerine göre hızları ne
olursa olsun, ışık hızı bütün gözlemciler için aynıdır.
Elbette, Einstein Maxwell’in deney sonucunu postülat
olarak alırken, deneyden daha sağlam
dayanaklara sahip olmalıydı. O dayanak, Lorentz dönüşümüydü. Lorentz dönüşümü
kullanılırsa, iki hızın tolamı için
Formül 2.4: Hızların toplamı
formülü geçerli olmaktadır. Şimdi, yerdeki bir
gözlemciye göre v hızıyla giden bir
arabadan ileriye doğru bir ışık ışını salınsın.
v1= c (ışık
hızı) ve v2= v (arabanın hızı) konulursa
Formül 2.5: Işık hızı her gözlemciye göre
aynıdır.
eşitliği elde edilir. Buna sayısal bir örnek verelim.
Hızları v1= 0.9c = v2 olan
iki cisim düşünelim. Newton fiziğine göre bu iki hızın toplamı 1.81c olmalıdır.
Biraz sonra açıklayacağımız gibi, hiçbir cisim ışıktan hızlı gidemeyeceğine
göre, bu olanaksızdır. Ama, Lorentz dönüşümüne göre, yukarıdaki toplam tanımını
kullanırsak
Formül 2.6: Işıktan hızlı hareket yoktur
çıkar. Görüldüğü gibi, Einstein’in postülatı sağlam
bir matematiksel dayanağa sahiptir.
Bu varsayımlardan yola çıkan Einstein, Newton
Mekaniğinin temeli olan mutlak uzay ve mutlak zamanın var
olmadığını, zamanın ve uzunluğun
gözlemcinin kullandığı konuşlanma sistemine bağlı olarak değiştiğini göstermiş,
momentum ve enerji tanımlarına farklı bir bakış getirmiştir. Şimdi bunları açıklamaya çalışalım.
Şekil 2.7: Düz uzayzaman (flat spacetime)
Açıklamayı kolaylaştırmak için uzayı
iki boyutlu xOy-düzlemi ile, zamanı
buna dik olan Ot-ekseni ile gösterelim. Bir olayı uzaydaki bir nokta olarak
düşüneceğiz. Galilei uzay ve zaman sisteminde
zaman eksenine dik düzlemler eşanlı olayları belirler; yani xOy-düzlemine paralel bir düzlem
içindeki bütün noktalar eşanlıdır (o olaylar aynı zamanda meydana gelmiştir).
Bu mutlak zaman demektir, çünkü, bütün
gözlemciler (nerede olurlarsa olsunlar) iki olay arasındaki zaman farkını aynı
göreceklerdir.
Einstein-Minkowski uzayzamanı
yukarıdakinden farklı algılanmalıdır. Özellikle, eşanlılık ilkesi tamamiyle
farklıdır.
Işık
Konisi
Uzayzamandaki her olay (nokta) için,
aşağıdaki yöntemle bir ışık konisi kuruyoruz. Gene anlamayı görsel kılmak için
iki boyutlu uzay düşünelim. Koninin ekseni zaman eksenidir ve olaydan (tepe noktası) geçer. Koni yüzeyi,
eksenle 45 derecelik açı yapan doğrunun eksen etrafında dönmesiyle oluşur.
Böylece, tepeleri çakışık ve olaya göre simetrik iki koni ortaya çıkar. Uzay
(örneğimizde xOy-düzlemidir) Ot-zaman
eksenine diktir.
Şekil 2.8: Işık konisi
Işık konisinde birimin ışık-saniyesi
olduğunu varsayalım. Işık-saniyesi, ışığın bir saniyede aldığı yoldur. Her olay
için uzayxaman sisteminde böyle bir koni düşünebiliriz.
Işık konisi şu anlamı taşır. Işık
ışınının yönü, o ışığın çıktığı kaynağın hareketine değil, ışının yayıldığı
anlık olaya bağlıdır. Ayrıca, Einstein’in Görelilik İlkesi uyarınca, bütün
gözlemciler, kendi hareketlerine bağlı olmaksızın, ışığın her yöndeki hızını
aynı ölçerler. Bu şu anlama gelir. Her olayda bütün gözlemciler ışık konisinde
anlaşırlar, onu evrensel olarak görürler.
Lorentz Dönüşümü'nden
sezinlenebileceği gibi, t=t' gibi basit bir bağıntı olmayacağına göre zaman göreli bir kavram halini almaktadır.
Gerçekte bunun anlamı eşanlılık
kavramının hangi eylemsiz konuşlanma sistemi içinde olduğumuza bağlı olduğudur.
Bu durum, ışık hızının hangi eylemsiz konuşlanma sistemi içinde olduğumuza
bağlı olmadığından çıkar.
Hareket halindeki bir tren vagonunun tam
ortasında bir lamba olsun. Lamba yandığında ışık hüzmesi hem trenin gidiş
yönüne hem onun ters yönüne c=3×108m/sn hızıyla yayılacaktır.
Vagonun içindeki bir gözlemci, ışığın
vagonun önüne ve arkasına aynı anda (eşanlı)
ulaştığını görecektir.
Öte yandan, tren dışındaki bir gözlemci
için durum farklıdır. Işığın hızı, gözlemcinin içinde bulunduğu eylemsiz
sisteme bağlı olmaksızın, her gözlemciye göre aynıdır ve vagonun her iki yönüne
doğru c hızıyla gider.
Vagonun arkası kendisine doğru gelen ışığa yaklaşırken, vagonun önü kendisine
doğru gelen ışıktan uzaklaşmaktadır. Dolayısıyla, ışık vagonun arkasına daha
çabuk, vagonun önüne daha geç ulaşacaktır. Demek ki, bu iki olay, yerdeki
gözlemci için eşanlı değildir.
Görüldüğü gibi, tren içindeki gözlemciye
eşanlı görünen iki olay tren dışındaki gözlemciye farklı zamanlarda olan iki
olay olarak görünmektedir.
Oyunu biraz daha eğlenceli kılmak için,
trenden daha hızlı giden bir yarış arabası içindeki gözlemcinin olayları nasıl
göreceğine bakalım.
Gene, ışığın hızının, gözlemcinin içinde
bulunduğu eylemsiz sisteme bağlı olmaksızın, her gözlemciye göre aynı olduğunu
ve vagonun her iki yönüne doğru c hızıyla gittiğini
anımsayalım. Yarış arabası trenden daha hızlı olduğu için, arabadaki gözlemciye göre tren ters yönde gitmektedir. Dolayısıyla,
vagonun önü kendisine doğru gelen ışığa yaklaşırken, vagonun arkası kendisine
doğru gelen ışıktan uzaklaşmaktadır. Dolayısıyla, ışık
vagonun arkasına daha geç, vagonun önüne daha erken ulaşacaktır. Demek
ki, bu iki olay, arabadaki gözlemci için eşanlı
değildir.
Sonuç: Bir vagonda
geçen iki olayın kronolojik sırası yerdeki, vagondaki ve trenden hızlı giden
bir araçtaki üç gözlemci tarafından farklı farklı görünmektedir. Yerdeki
gözlemciye göre önce olan olay,
arabadaki gözlemciye göre sonra olan olaydır. O halde, farklı eylemsiz sistemlerde eşanlılık olamaz.
Eğer öncelik,
eşanlılık ve sonralık kavramları
gözlemciye göre değişiyorsa, bir olayın başka bir olayı yarattığı nedensellik (casuality) kavramını nasıl
açıklayacağımızı ciddi olarak düşünmeliyiz.
Bunu biraz açıklamakta yarar vardır.
Eğer bir A olayı başka bir B olayının olmasının
nedeni ise, A olayı B olayından önce olmalıdır.
Ama, bir gözlemci A olayının B olayından önce
olduğunu, başka bir gözlemci ise A olayının B
olayından sonra olduğunu gözlüyorsa, nedensellik konusunda bir uyuşmazlık
ortaya çıkacaktır.
Bir A
noktasından atılan bir ok B noktasındaki elmayı vursun.
Okun atılışına A olayı, elmanın vuruluşuna da B
olayı diyelim.
Önceki bölümde ele aldığımız uzayzaman
diyagramlarını bu iki olay için tekrarlayalım:
Şekil 2.9: Eşanlılık yoktur
(x,t)
sisteminde, ok atıldıktan sonra
elma vurulur. (x',t') sisteminde, okun atılışı ile elmanın
vuruluşu eşzamanlıdır. (x'',t'') sisteminde,
elma ok atılmadan önce vurulmuş olacaktır. Bu
çelişki nereden geliyor? Biraz düşününce, çelişkinin kaynağını göreceğiz. A dan
B ye giden okun ışık hızından daha hızlı hareket ettiğini
varsayıyoruz. Oysa, görelilik kuramına göre hiç bir cisim ışık hızından
daha hızlı gidemez.
Eşanlılık kavramının
göreli oluşu bazı sonuçlar doğuracaktır. Bu sonuçlardan birisi şudur: Bir
konuşlanma sistemi içinde eşanlaştırılan (senkronize edilen) saatler başka
bir sistem içinden eşanlaşmamış (senkronize olmamış) görünür.
Eşanlılık kavramının göreliliğinin
önemli sonuçlarından birisi şudur: Farklı eylemsiz konuşlanma sistemlerinde
zamanın akış hızı farklıdır. Buna zaman
genişlemesi (time dilation) diyoruz.
İki saatin hızını karşılaştırmak için,
şöyle basit bir yol izlenebilir.
Bu işi yaparken, parantez içindeki
"aynı anda" deyimini söylemeye bile
gerek görmüyoruz. Çünkü o yapacağımız mukayese için doğal
olarak gereklidir. Oysa "aynı
anda" deyimi "eşanlılık"
deyimidir. Ama biliyoruz ki, farklı gözlemcilere göre "eşanlılık" olamaz.
Formül 2.10: Zaman gecikmesi
Bunu uzayzaman
çizeneğinden görebiliriz. (x,t) ve (x',t') eylemsiz
sistemlerinin başlangıç noktaları belli bir anda çakışık olsun. Bu çakışma
anında saatleri senkronize edelim. (Yukarıdaki 1. Adım). (x,t)
sistemine göre (x',t') sistemi sabit bir v
hızıyla hareket ediyor varsayalım. Bir süre sonra, saatler birbirinden
uzaklaşacak ve onları üst üste çakıştırıp aynı anda gösterdikleri zamanı okuma
olanağı kalmayacaktır. (x,t) sistemindeki
gözlemci belli bir anda kendi saati ile (x',t')
sistemindeki saati mukayese edince, öteki saatin geri kaldığını görecektir.
Tersine olarak, (x',t') sistemindeki gözlemci aynı anda kendi
saatini (x,t) sistemindeki saat ile
mukayese edince, öteki saatin geri kaldığını görecektir. Başka bir
deyişle, her gözlemci, ötekinin saatinin yavaş gittiğini görecektir. Bunun nedeni, eşanlılık
olduğunu varsaymamızdır.
Eşansızlık kavramının sonuçlarından
birisi de uzunlukların gözlemciye bağımlı
olarak değişmesidir.
Bir şeyin uzunluğunu nasıl ölçeriz? Uzunluğu ölçülecek cismi bir eksen (skalası
olan bir doğru) üzerindeymiş gibi düşünür ve cismin iki
ucunun skaladaki karşılıklarını okur, bunlar arasındaki farkı buluruz.
Bulduğumuz fark o cismin uzunluğudur.
Acaba, konu bu kadar basit
midir? Basit olmadığını bir örnekle açıklayalım.
Bir tren vagonunun uzunluğunu
ölçmek isteyelim. Tren istasyonda duruyor iken, vagonun iki ucu arasındaki
rayın uzunluğunu ölçersek, trenin uzunluğunu bulabiliriz. Ama tren hareket
ediyorsa ne yapabiliriz? Vagonun arka ucunun ray üzerindeki izdüşümünü
işaretleyip, ön ucu için aynı işi yapmak üzere öne doğru çok çok
hızla gitsek bile, tren hareket halinde olduğu için belli bir yol alacak ve
ölçümlememiz vagonu daha uzun gösterecektir. Tersine olarak, önce vagonun
önünden ölçümlemeye başlasak, bu kez tren olduğundan daha kısa
çıkacaktır. Tabii, pratikten kaynaklanan bu sorunu çözmek kolay
görünüyor. Vagonun her iki ucun için ölçümlemeyi aynı
anda (eşanlı) yaparız. Oysa bu iş, ancak aynı konaç
sisteminde isek yapılabilir. Farklı konaç sistemlerindeki gözlemciler için eşanlılık yoktur.
Vagon içindeki gözlemci, vagonun ön ve
arkası arasındaki uzunluğu, kendi kon sistemine göre, vagonun ön ve
arka duvarlarını eşzamanlı olarak eksen üzerine izdüşürerek, vagonun
uzunluğunu L' olarak ölçsün. Yerdeki gözlemci de kendi kon sistemine
göre, vagonun uzunluğunu L olarak ölçsün. Trenin hızı v ise,
Lorentz dönüşümüne göre L ile L'
arasında
Formül 2.11 : Lorentz büzülmesi
bağıntısı vardır. Buradan görüldüğü
gibi, L > L' dür. Bu demektir ki, yerdeki gözlemci
hareketli treni daha kısa görecektir. Bunun nedeni, farklı gözlemciler arasında
eşanlılık olamayışıdır. Bu etkiye Lorentz Daralması (Lorentz contraction)
diyoruz.
Hareketsiz iken cismin uzunluğuna onun
doğal uzunluğu diyoruz. Bir cismin doğal uzunluğu, hareket halindeki
uzunluğundan daha büyüktür. Başka bir deyişle, hareket eden cisimler (hareket
yönünde) daha kısa görünürler. Lorentz Dönüşümü bu daralmanın oranını
vermektedir.
Yerdeki bir gözlemciye göre (sabit
eylemsiz kon sistemi), hareketli eylemsiz sistemdeki uzunlukların
küçüldüğünü ve saatlerin yavaşladığını
söyledik.
Öte yandan, trendeki bir gözlemciye
göre, trenin eylemsizlik kon dizgesi sabittir, yerdeki eylemsiz kon sistemi ise
(trene göre ters yönde) hareket etmektedir. Bütün eylemsiz kon sistemleri denk
olduğuna göre, trenden bakınca yerdeki uzunlukların küçüldüğünü ve
saatlerin yavaşladığını gözlemlemeliyiz.
Yirminci yaş gününde ikiz kardeşlerden
birisi çok hızlı giden bir gemiyle uzay yolculuğuna çıksın. Seyahat, dünya
zamanına göre yıllar (diyelim 40 yıl)
sürsün. Dünyadaki konaç sistemine göre, hızlı uzay gemisinde zaman genişlemesi
(yavaşlaması) olacağından, seyahat eden ikiz daha az yaşlanacaktır (diyelim 10
yıl). Geri döndüğünde, dünyadaki kardeşi 60 yaşında, kendisi ise 30 yaşında
olacaktır.
Öte yandan, hareket göreli olduğu için,
uzay gemisindeki konuşlanma sistemine göre, dünya gemiden hızla (ters yönde)
uzaklaşmaktadır. Aynı nedenle, bu kez, gemideki ikiz 60 yaşında, dünyadaki ikiz
ise 30 yaşında olacaktır. Bu bir paradoks gibi görünmektedir. Çözüm için
kendinizi deneyiniz.
Kütle ve Enerji
Newton Mekaniğinde kütlesi m olan bir cisim v hızıyla hareket ediyorsa kinetik enerjisi mv2/2 dir. Oysa görelilik fiziğinde bir parçacığın
enerjisi dingin
(rest) enerji ve kinetik enerji diye ikiye ayrılır. Toplam enerji
ise bu ikisinin toplamıdır:
Enerji = Dingin Enerji + Kinetik Enerji
Öte yandan, Einstein’e (1879-1955) göre,
dingin enerji dingin haldeki maddenin kütlesinden başka bir şey değildir.
Dolayısıyla, kütle ve enerji
bireşmektedir.
Covariant (Eşdeğişirlik)
Newton
Mekaniğinde ve Öklit Geometrisinde geçen “invariant - değişmez” terimi yerine, Einstein,
Görelilik Kuramında ve Eğri Uzayda, “covariant - eşdeğişir” terimini koymaktadır.
Örneğin, bir K konuşlanma sisteminden
başka bir K’ konuşlanma sistemine
geçildiğinde zaman, uzunluk, kütle, momentum, potansiyel, enerji fiziksel
nicelikleri Lorentz katsayısıyla orantılı değişir. Bu özelik, Özel Görelilik
Kuramının matematiksel ifadesidir. Bu kuralı basitçe ifade edebiliriz.
g Lorentz
çarpanı olmak üzere bir eylemsiz sistemden ötekine geçildiğinde zaman, uzunluk, kütle, momentum ve enerjideki
değişimler, sırasıyla, şöyledir:
t’ = g t, L’
= g L , m = g m0 , p’
= g p , E’ = g E .
Bunları
açık yazalım:
Formül 2.12: Eşdeğişirlik (covariance)
Bu
bağıntıların ışığında Özel Görelilik Kuramını daha açık ifade edebiliriz.
Özel Görelilik:
Doğa kanunları
herhangi K ve K’ eylemsiz
konuşlanma sistemlerinde eşdeğişimlidir. Bu demek, birisinde geçerli olan fizik
kuralı, Lorentz dönüşümü altında ötekinde de geçerlidir.
1.
Işığın hızı
bütün eylemsiz sistemlerde aynıdır, gözlemcinin ya da ışık kaynağının hızına
göre değişmez[1].
2.
Eşanlılık göreli
bir kavramdır. İki olayın oluş sırası, gözlemcinin eylemsiz sistemine bağlıdır.
3.
Işıktan hızlı
hareket olamaz. Olduğu taktirde, nedensellik (causality) bozulur.
4.
Zaman gecikmesi
ve uzunluk kısalması gibi ilginç fenomenler ortaya çıkar.
5.
g Lorentz
çarpanı olmak üzere bir eylemsiz sistemden ötekine geçildiğinde zaman, uzunluk, kütle, momentum ve enerjideki
değişimler Lorentz katsayısıyla orantılıdır. Bu özeliğe eşdeğişirlik
(covariant) denir.
6.
Fizik bazen eğlencelidir!
Devamı: Genel Görelilik Kuramı - GR.doc)