Nedir Şu Sanal Gerçeklik?

Timur Karaçay
Başkent Üniversitesi
Ankara
tkaracay@baskent.edu.tr

Gazetelerde, dergilerde, TV'lerde, günlük söyleşilerde; moda deyimiyle medyada sık sık "sanal gerçeklik" deyimiyle karşılaşıyoruz. Sanal'ı ve gerçek'i ; yani iki karşıt kutbu bir araya getiren bu deyim neyi anlatıyor? Aynı zamanda hem sanal hem gerçek olan bir şey olabilir mi?

Bu deyimi kelime bilimi, kökbilgisi (etymology) açısından ele alacak değiliz. Bunun yerine, bununla ilgili olarak dilimize yerleşen bazı temel kavramları açıklamak istiyoruz. Evinize ya da işyerinize bir bilgisayar aldınız. Satıcının önerisine uyarak internet'e bağlandınız. Avucunuzdaki farenin düğmelerine tıklayarak dünyanın en büyük bilgi hazinesine erişiyorsunuz. İstediğiniz her konuda bilgi alabiliyorsunuz. İsterseniz bir bilim alanındaki en son bilimsel makaleleri okuyabiliyorsunuz. İsterseniz oyun oynuyorsunuz, haber okuyorsunuz, müzik dinliyorsunuz, sinema seyrediyorsunuz. İsterseniz birileriyle mektuplaşıyorsunuz, hatta karşı karşıya söyleşiyorsunuz, tartışıyorsunuz. Mal alıp satabiliyorsunuz. Evleniyorsunuz, boşanıyorsunuz. Evet, yanlış duymadınız, bazı akıllı avukatlar internet üzerinden boşanmanızı gerçekleştirebiliyormuş. İnanmayan varsa, dünyanın en ciddi yayın organlarından birisi olan Time dergisindeki ilanlara bakabilir. Bütün bunları bir bilgisayar ekranı karşısında yapıyorsunuz. Sanal gerçeklik'in sanal yanı buradan geliyor olmalı. Öte yandan, gerçek hayatta meslek olarak ya da hobi olarak uğraştığınız bilim, sanat, kültür, spor, seks, ekonomi, ticaret v.b. her şey gerçek yaşamdaki haliyle karşınızdadır. Sanal gerçeklik'in gerçek yanı da buradan geliyor olmalı. İyi ama, sanal gerçeklik içinde yaşarken, "...derya içre olup deryayı bilmeyen balıklar.." gibi miyiz? İçinde yaşamaya başladığımız bu deryayı gerçekten biliyor muyuz? Birkaç yazıda bu deryayı açıklamaya çalışacağız. Bilim ve teknolojinin adım adım nasıl geliştiğini ve nasıl insanlığın hizmetine sunulduğunu ortaya koymak için, sanal gerçeklik'in doğuşunu ve gelişimini açıklamanın, gençlere iyi bir örnek oluşturacağını sanıyoruz. Bunu yaparken, çok teknik konulara girmeden, konuyu, herkesin bilmesi gereken basit bileşkeleriyle ortaya koyacağız.

Dil, dil, dil ...

Dil konuşma aracıdır, dil düşünme aracıdır, dil iletişim aracıdır... Bilgisayar'a bir iş yaptırmak için, onunla iletişim kurmak gerekir. Aynı dili konuşanlar birbirleriyle iletişim kurabilir. Öyleyse, bilgisayarla iletişimi kurmanın yolu, bilgisayarın anlayacağı dili konuşmaktır. İşte bilgisayar (programlama) dil(leri) bu gereksemeden doğmuştur. Bilgisayar dillerinin doğuşu ve gelişimi güzel bir öyküdür. Önce tek bir makinayla iletişim kurmak için amansız bir uğraş verildi. Bu başarılınca, birden çok makinayla iletişim kurulması gerekti. Bu öykü de insan aklının yarattığı harika işlerden birisidir. Otuz yıl önce hayal bile edilemeyecek bu işler başarılınca, kendimizi hem sanal hem gerçek olan bir ortamın içinde bulduk.

Ah şu Fizikçiler!

Her şey onların başının altından çıktı... Aynen 1940 yılında ilk bilgisayarın yapılmasına neden oldukları gibi...

İsviçre'nin Cenova kentinde, adı CERN (Centre Européen de Recherche Nucléaire - Avrupa Çekirdek Fiziği Merkezi) olan bir araştırma merkezi vardır. Bu merkeze dünyanın her yanından bilim adamları gelir. Gelenler atomun karmaşık yapısını konuşur, tartışırlar. Bunların konuştukları konular bir turizm bürosunda ya da bir akşam TV sohbetinde sunulacak bilgilerden değildir.

1989 yılında bu fizikçiler, hiç akıllarında yokken, hiç niyet etmedikleri öyle bir iş yaptılar ki, sonunda ortaya çıkan ürün, her kişi ve kurumun "vazgeçilmez" iletişim aracı oluverdi. Dünya onunla gerçekten küçüldü. Farklı coğrafyadaki insanlar her istedikleri an karşı karşıya gelip konuşur oldular. İsteyen her istediğini onda bulmaya başladı. Bilim, sanat, tarih, spor, müzik ... , aklınıza ne gelirse orada var. Dünyanın en büyük kütüphanelerini bir araya koysanız bu kadar bilgiyi içeremez, İçerdiği bilgilere bu kadar kolay erişilemez.

Web teknolojisinden, hani şu www kısaltmasıyla gösterilen World Wide Web teknolojisinden sözettiğimiz apaçık...

1989 yılında, CERN'de fizikçilerin bilimsel makalelerini bilgisayar dökümanı olarak hazırlamak ve isteyen bilim adamlarına bilgisayar ekranından okumasını sağlamakla görevli bir genç vardır: Tim Berners-Lee. Tim'in görevi o günkü teknolojide çok kolayca gerçekleştirilebilen bir işti. Ama, Fizikçiler, CERN'deki makinada kayıtlı makaleleri okumakla yetinmediler. Çünkü, bir makaleyi okurken, o makinada kayıtlı olmayan, çok uzaktaki bir başka bilim adamının makalesine atıf yapılmışsa, hemen o makalede atıf yapılan paragrafı okumak istiyorlardı. Tim'e sordular: "... dünyanın öteki ucundaki bir bilgisayarda kayıtlı olan bir dökümanı CERN'deki bilgisayarda açıp okumak mümkün mü?"

Bu basit istek, aslında yalnızca bilgisayar programcılığında yeni bir aşama yaratmakla kalmadı, önümüze tarihin en büyük, en ucuz, en kolay iletişim servisini koydu. Bu servis, hemen hemen hiç ek para harcamadan, insanoğlunun yarattığı en büyük bilgi hazinesini ortaya çıkardı. Bu hazineyi her isteyen, istediği gibi kullanmaya başladı.

Eğer uygarlıklar bilgiyle kurulmuş iseler, bu yeni olgunun yeni bir uygarlık yaratacağını umabiliriz.

Böyle bir olgunun başlayacağını ne CERN'deki fizikçiler ne de Tim kestiremezdi. Ama genç adam kendisinden isteneni başarmak için kolları sıvadı. İstenen iş bazı zorluklar içeriyordu. Tim'in aklına hemen takılan dört zorluk vardı:

  1. Dünyanın öteki ucundaki bir bilgisayarı CERN'deki bilgisayar nasıl bulacaktı? Buna "adresleme sorunu" diyelim.

  2. İstemci ve sunucu bilgisayarlar farklı marka ve modelde olabilirdi. Örneğin, birisi büyük bir sistem, ötekisi kişisel bir Mac... Buna "markaları bağdaştırma sorunu" diyelim

  3. .

  4. İstemci ile sunucu farklı işletim sistemleriyle çalışıyor olabilirdi... Örneğin, birisi UNIX ötekisi DOS... Buna "işletim sistemlerini bağdaştırma sorunu" diyelim.

  5. İstemci ile sunucunun kullandıkları dökümanlar farklı türde olabilirdi. Örneğin, birisi MacWrite ötekisi UNIX altında çalışan TEX dökümanı... Buna "doküman tiplerini bağdaştırma sorunu" diyelim.

Taş taş üstüne!...

Bilim ve teknolojide gelişim, genellikle, sürekli bir grafik izler. Bu grafikte büyük sıçramalar çok azdır. O tür sıçramalar ancak dahi bilginlerin bulgularıyla gerçekleşir. Web'in ortaya çıkışını böyle bir sıçrama olarak görmek yanlış olur. Gerçekten, onun dayandığı bilgileri düşünürsek, Web'e giden yolun, programlama kavramının başlangıcından beri, sürekli ama hızlı yükselen bir gelişim grafiğine sahip olduğunu görürüz.

Bilgisayar programcılığında köşe taşlarının ne zaman konulduğu belki doğru olarak söylenebilir; ama o taşların ne zaman yontulmaya başlandığını kestirmek zordur. Web'in bir çok köşe taşı vardır. Önceleri her bir köşe taşı ötekinden bağımsız olarak biçimlenmiş, sonra bir araya getirilmiştir.

Yukarıdaki dört sorun elbette tümüyle CERN'de başlayıp CERN'de bitmedi. Her bir sorun için akıllı ve sabırlı kişiler bazen birbirlerinden habersiz, bazen birlikte uğraştılar. Onların çalışmalarını destekleyen kuruluşlar oldu. Bu uğraşların her biri, bilgi üreten insanın o eşsiz niteliğinin güzel birer öyküsüdür. Biz burada, bu öykülere girmeden, yukarıdaki sorunlara getirilen çözümleri açıklamakla yetineceğiz.

Kimliksiz dolaşma!

Bilindiği gibi, sıkıyönetim dönemlerinde kimliksiz dolaşmak sağlığa zararlıdır. Ama normal zamanlarda da herkesin bir kimlik taşımasında yarar vardır. Bu kuralı bilgisayarlara da uygulama düşüncesi önceden vardı. ARPA ve DARPA projeleri Tim'in birinci sorununu çözüyordu.

Konuyu teknik terimlere boğdurmadan şunu söyleyebiliriz. Bugün İnternet'e doğrudan bağlı her bilgisayarın bir kimlik numarası vardır. Buna IP adresi (Internet Protokol Adresi) denilir. Nasıl ki insanlar birbirlerini kimlikleriyle tanıyorsa, bilgisayarlar da birbirlerini IP numaralarıyla tanırlar. İnternete kaç bilgisayarın doğrudan bağlanabileceğini hesaplamak kolaydır. IP numaraları, ikili (iki tabanlı - binary) sayıtlama dizgesinde sekizer haneden oluşan dört grup sayının bileşiminden oluşur. Sekiz haneye yazılabilecek en küçük ve en büyük ikili sayılar

0

=

00000000

255

=

11111111

27 + 26 +25 +24 +23 +22 +21 +20

dır. Demek ki her sayı grubu 256 seçeneğe sahiptir. Dört grup olduğuna göre, toplam IP numaraları sayısı 256 nın dördüncü kuvvetine eşittir. Bu da

256 4

=

4 294 967 296

eder. IP adresleri düzenlenirken, kimse bu sisteme bağlanacak bilgisayarların dört milyara ulaşacağını düşünmüyordu. Dünya nüfusuna göre, bu adreslerin fazlasıyla yeterli olacağı apaçıktı. Ama, beklenmedik bir taleple karşılaşıldı. Bazı kurumlar ve şirketler çok sayıda IP numarasını satın aldılar. IP numaraları hızla tükenmeye başladı. Yakın gelecekte, adresleme sistemi yetersiz kalacaktır. Ama korkuya gerek yok. Sistemin genişletilerek, 32 şer haneden oluşan dört tane ikili sayıdan oluşturulması düşünülmektedir. Bu sistemde IP numaraları mevcut numaraların dördüncü kuvveti kadar artacaktır. Böylece,

25616

=

340 282 366 920 938 463 463 374 607 431 768 211 456

tane IP numarası varolacaktır. Dolayısyla, internet herkese yetecektir.

Umalım ki dünya nüfusu bu kadar artmaz...

Yukarıda anlatılan IP adresleri bilgisayarda ikili sayı sistemine göre kayıtlıdır. Programcılar, bunu 193.140.165.234 gibi onlu sayı sisteminde yazılan dört sayı grubuyla ifade ederler. Her gruptaki sayı 0 ile 255 arasında olmalıdır. Bu yazılış IP adresi dağıtana ve programcılara epeyce kolaylık sağlar, ama kullanıcının milyarlarca IP adresi arasından, istediği adresi bulup yazması hiç de kolay değildir. Bu zorluğu aşmak için, IP numaraları yerine, kullanıcının kolay anımsayacağı anlamlı sözcük grupları oluşturuldu. Örneğin, "cumhuriyet.com.tr" anlamlı sözcüklere dönüşmüş bir IP adresidir. Bu adrese karşılık gelen bir IP numarası vardır. Bu eşlemeye DNS denir. "cumhuriyet.com.tr" yazıldığında, bunu kendi IP numarasına eşleyen bir dönüştürücü (program) vardır. Her ülkede bu işi yapan yetkili bir servis ve bu servisin işlerini gören bir sunucu bilgisayar (server) vardır.

DNS kısaltması bazı kaynaklarda "Domain Name System" diye, bazılarında "Distributed Name Service" diye, bazılarında da "Domain Name Server" diye adlandırılır. Yerine göre her üçü de doğrudur ve son sözcüklerinin ifade ettiği (sistem, servis, sunucu) farklı anlamlarını taşırlar.

Taş Taş Üstüne!

1980 yılında Bill Atkinson Apple firması için Hypercard dediği bir program yazdı. Hypercard, içinde yazılar ve şekiller olan büyük bir dökümanı tuşlarla ileri geri hareket ettirerek, istenen paragrafların görüntüye girmesini sağlıyordu. 1990 yıllarında, aynı dökümanda istenen bir sayfaya sıçramak ya da aynı makinadaki başka dökümanları görmek mümkündü. Bu teknoloji artık iş hayatına da girmeye başlamıştı. Londrada bir sanat galerisi bu tekniği kullanarak eserlerini tanıtıyordu. Aynı teknik öğretimde de yerini almaya başlamıştı.

Ama bu tekniğin önemli bir kısıtlaması vardı. Uzaktaki bir makinada kayıtlı dökümanı açıp görmek olanaksızdı.

Web (www – World Wide Web)

Tim Berners-Lee Hypercard tekniğinin uzak makinalar için de geliştirilebileceğini düşündü. Bu teknik, geride kalan üç sorunu birden çözebilirdi. Ağustos 1990 tarihinde çalışma arkadaşı Robert Calliau ile birlikte CERN'e ilk Web projesini sundu. Proje kabul edildi, çalışmalar hızla yürüdü. Ekim 1990 tarihinde CERN'deki NeXT adlı bilgisayarda, bu günkü tarayıcıların (browser) atası sayılacak ilk prototip çalışmaya başladı. Ocak 1991 de CERN'de ilk Web sunucusu faaliyete geçti. Ocak 1993 de dünyada yalnızca 50 tane Web sunucusu kurulmuştu. Şubat 1993 de Marc Andreessen Web sayfasına resim eklemeyi başardı. (Andreessen sonradan bu işten zengin oldu.) Giderek, bütün dünyada bu teknolojiye ilgi artmaya başladı. Farklı tarayıcılar yaratıldı. Web konulu konferanslar düzenlendi. Ekim 1993 de dünyadaki Web sunucu sayısı 500, Haziran 1994 de 1500 oldu. Mayıs 1994 de Cenova'da yapılan Web konferansına 380 kişi, Ekim 1994 de Chicago'da yapılana 1300 kişi, Aralık 1994 de Washington'da yapılana 11000 kişi katıldı. O zamana kadar işin önemini kavrayamayan büyük bilgisayar şirketleri de uyanmaya başladı. Nisan 1995 de San Jose (Kaliforniya) de yapılan konferansta 60 ayrı oturum ve 200 gösteri yapıldı. Aynı tarihte, Avrupa yakası için Darmstadt'da da bir konferans düzenlendi. Bu konferansa, büyük şirketler resmi delegeler yolladılar.

Bundan sonra Web'i tutmak olanaksız oldu. Bu gün Web kullanıcılarının sayısını doğru tahmin etmek bile mümkün değildir. Web yayını yapmak ve Web yayınlarını izlemek için mükemmel araçlar (programlar) geliştirilmiştir. Herkes Web'de istediği yayını yapabilir, herkes yapılan yayınları izleyebilir. Web kimsenin tekelinde değildir; o artık insanlığın ortak malıdır.

Sanal Gerçeklik ve Siber Uzay

Sanal Gerçeklik deyimi, ilk tanımıyla, bilim kurgu öykülerini anlatan üç boyutlu bilgisayar oyunları gibidir. Kendinizi, mükemmel bir teknikle yaratılmış üç boyutlu bir mekandaymış gibi hissedersiniz. İçinde bulunduğunuz bu mekanda, bir dokunuşla kapıları, pencereleri, dolapları açabilirsiniz. Radyo dinleyebilir, TV seyredebilirsiniz. Dostlarınızla söyleşir, düşmanlarınızla savaşırsınız. Özetle, gerçek hayatta yaptığınız (ya da yapamadığınız) işleri, içinde olduğunuzu hissettiğiniz o sanal mekanda yapabilirsiniz.

Siber Uzay, "bilgisayar ağları ve bu ağlarla erişilebilen bütün veri kaynaklarını içeren ortam" diye tanımlanır. Bu tanımın, öncelikle internet'i ve onun üzerindeki bütün Web servisini içerdiği açıktır. Ancak, buradaki "bütün veri kaynakları" deyimi Web'den fazlasını kapsar. Telefon, telex, radyo, TV gibi elektronik olarak kumanda edilebilen bütün aygıtlar, kaydedilebilen ses ve görüntüler, filimler, fotoğraflar, grafikler, kitaplar, projeler... Bunlar da yetmez: marketlerden alış-veriş, banka işlemleri, e-ticaret, sinema ve tiyatro görüntüleri,... Bütün bunların bileşimi siber uzaydır.

Gerçekler Hayalle Başlar!

Bu tanımlardan görüyoruz ki, Sanal Gerçeklik ve Siber Uzay kavramları büyük ölçüde bilim kurgu öykülerinden çıkarılmıştır. Bu gün, pek çok kaynakta bu tanımların geçerli kabul edildiği görülmektedir. Böyle oluşu kötü değildir. Bir çok bilimsel bulgu, bilim kurgu öykülerini doğrular.

Ama bu tanımların ayaklarını biraz yere bastırmak gerektiği de apaçık ortadadır. İnternet üzerinde farklı servisler (e-mail, ftp, gopher, veronica, wais, web,...) çalışmaktadır. Daha genel olarak, yeryüzü telekomünikasyon sisteminde yürütülen servisleri (telefon, telgraf, radyo, TV, ...) de içine alan daha genel bir yapıya kaçınılmaz olarak gidilecektir. Bu yapı yakın geleceğin Sanal Gerçekliği ya da Siber Uzayıdır.

Bill Gates'e Ne Olacak?

Özellikle, kişisel bilgisayarlar için ürettiği ürünler, bir yandan Bill Gates'i dünyanın en zengin adamı yaparken, öte yandan da bilgisayar kullanıcılarına olağanüstü kolaylıklar sunmuştur. Bu açıdan bakıldığında, Bill, insanlığa büyük hizmetler sunanlar arasındaki yerini almıştır. Ama, görünüş odur ki, Bill Gates'in ürettiği yazılımların ömürleri, tam doruktayken dolmak üzeredir. Yarınlar Web ve benzeri teknolojilerdedir. Gelecekte, bilgisayar kullanıcıları kelime işlemciyi, hesap tablosunu, veri tabanını, vb. ayrı ayrı açıp kapatmak zahmetine girmeyeceklerdir. Bu gün tarayıcı (browser) diye adlandırdığımız araçlar gelişecek, yalnız web taraması yapmakla kalmayacak, bir yandan bilgisayar programlarını çalıştırırken, öte yandan da yeryüzü telekomünikasyon sistemindeki bütün servisleri işletir hale gelecektir. Bunu ilk başaran kişi Bill Gates'in yerini alacaktır.

"Gelin Canlar Bir Olalım!"

Bu günün web'i, yarının siber uzayı, eğitim-öğretim işinde eşi bulunmaz bir araç olacaktır. Az gelişmiş ülkeler, bu aracı kullanarak tarih şeritlerinde bir sıçrama yapabilirler. Ülkemiz bu fırsatı iyi kullanabilir.

Telekomünikasyon sistemi halkın ödediği vergilerle kurulmuş bir sistemdir. Bunun üzerinde eğitim-öğretim amaçlı hizmetlerin ücretsiz olmasını istemek hakkımızdır. Eğitim-öğretim işini çok daha geniş bir ufuktan görmeye başlamalıyız. Kimsesiz çocuklar, tiner çocukları, deprem çocukları,... hani şu haberlerde seyredip geçtiğimiz çocuklar. Onlar bizimdir. Onları kurtarmak, bir batık bankayı kurtarmaktan daha önemlidir, daha ucuzdur, daha büyük bir yatırımdır. Bu ülke kendi çocuklarını koruyup kollayacak güçtedir. Yeter ki niyet edelim!..

Sivil toplum örgütleri!.. sizler kendi alanlarınızda politikacılara doğru yolu gösterebilirsiniz. On yıllar boyunca, yalnız ücret artırımı peşinde olan, yalnız kendi paçasını kurtarmak peşinde olan hareketler bir yere ulaşamadı. Gelin, "sağlıklı bir toplum için sağlam bir eğitim" isteyelim. Sonra bir çok problemin kendiliğinden ortadan kalktığını göreceğiz.

Yazıdaki Terimler Sözlüğü

HyperText

Yazı, resim, grafik, tablo, diyagram, ses, animasyon vb. gör-işit nesnelerinden oluşan ve bilgisayarlara kaydedilip Web teknolojisiyle yayınlanabilen, etkileşimli (interactive) yapı.

HTML (HyperText Markup Language)

Web'in dili. HyperText dökümanlarının hazırlanmasını sağlayan dil. Bu dil durmadan aşamalar geçirmektedir. Teknik gelişmeler ve gereksemeler onu her an daha iyi olmaya zorlamaktadır. Hiçbir zaman son aşamasına ulaşması beklenmemelidir.

ARPAnet (Advanced Research Projects Agency Network)

ABD de bazı araştırma kurumlarının bilgisayarları arasında iletişim kurabilmelerini sağlamak amacıyla 1960 yılında başlatılmış bir proje. Bu proje, ABD Savunma Bakanlığı ve bazı üniversitelerin katıldığı büyük bir projeye dönüşmüş ve başarıyla sonuçlandırılmıştır. Sonunda, uluslararası bir kimliğe dönüştürülerek internet adını almıştır.

Yeryüzü İletişim Ağı

Dünya ülkelerinin telekomünikasyon sistemlerinin (telli-telsiz hatlar ve uydular dahil) birbirlerine bağlanarak oluşturdukları yeryüzü telekomünikasyon ağını düşünelim. Bu ağ üzerinde telefon, telgraf, telex, radyo, televizyon gibi iletişimi sağlayan aygıtlar vardır. Şimdi bunların yanına bilgisayarlar da eklenmiştir. Bütün bu sistem, yeryüzü iletişim ağını oluşturur.

Internet

İnternet, asıl anlamıyla, ARPAnet'in yerini alan yeryüzü bilgisayar ağıdır. Dolayısıyla, yeryüzü telekomünikasyon ağında bilgisayarların oluşturduğu bir alt kümedir. Başka bir deyişle, özel hatlar ve dünya telekomünikasyon sistemleri yardımıyla birbirleriyle iletişim kurmaları sağlanan bilgisayarların oluşturduğu bir donanımlar sistemidir.
Mecazi anlamıyla, internet, siber uzayın fiziksel mekânıdır. Super iletişim otoyoludur.

Protokol

İnternet üzerinde farklı veri alış-verişi (servisler) yapılabilir. Her servisin yöntemi farklıdır. Her servisi belirleyen ve yöneten bir yazılım vardır. Bu yazılımların her birine bir protokol denilir. FTP, http, Email, IP, TCP/IP, Gopher, WAIS, Veronica,... internet üzerindeki farklı servislere örnek verilebilir.

http (HyperText Transfer Protocol)

Web'in iletişim protokoludur.

ARPAnet

Advanced Research Projects Agency Network (USA).

DARPAnet

Defense Advanced Research Projects Agency Network (USA).